Amerikan Devrimi nihayetinde olmak zorunda mıydı?

Amerikan Devrimi nihayetinde olmak zorunda mıydı?
Anonim

Cevap:

Aslında değildi.

Açıklama:

Amerikan siyasi liderleri ile İngiliz hükümeti arasındaki sorunlar, en azından 1765'e kadar takip edilebiliyor. Amerikalılar ithal mallar için uzun zamandır vergileri kabul ediyorlardı. Fakat 1760'ların sonlarında Lord North, Parlamento’yu, en azından gördüğü gibi İngiliz hukukuna karşı çok bağımsız ve dirençli olarak gördüğü Amerikalılara daha kısıtlayıcı yasalar çıkarmaya teşvik etti. Parlamento onunla hiçbir zaman tam olarak anlaşamadı. Yine de, emriyle Townshend Yasaları olarak bilinen bir grup yasa çıkarıldı. Bu yasalar hem vergileri hem de bu vergilerin nasıl toplandığını artırdı.

Daha sonra İngiliz hükümeti, yasaların takip edildiğini görmek için ordu birlikleri göndermek için gereken bu yasaları uygulamaya karar verdi. Bu, İngiltere'nin sömürge valilerini kaldırmasını ve onları askeri valilerle değiştirmesini izledi. Aynı zamanda Amerikan mahkeme sistemini İngiliz yargıçlarıyla değiştirdi.

5 sömürgecinin öldürüldüğü Boston Katliamında isyan, Bostonlılar tarafından kışkırtılmıştı ve askerler, komutanlarının yapmadığı bir şeyi "ateş" diye bağıran birine tepki gösterdi. Komutan tutuklandı ve yargılandı. İyi ve dürüst bir savunma sağlamak için John Adams, Bostonlılar tarafından düzenlenen bir davada Kaptan Preston'ı savundu ve kazandı!

Bu önemlidir, çünkü sömürge liderleri kendilerini hem Amerikalılar hem de İngilizler olarak görüyorlardı. 1774’ün sonlarında Amerikan siyasi liderliği, Paris’te uzanıp Marie Antoinette’nin tadını çıkarıp İngiliz Hükümeti’nin Amerikan Büyükelçisi olmak üzere Benjamin Franklin’i ikna etmişti. Franklin, İngiliz hükümetinin Amerika'daki konularını İngiltere'deki konusuyla aynı şekilde ele almasını şiddetle savundu. İngiliz parlamentosunda birkaç sandalye için de tartışıyordu. Franklin, savaş başladığında 1775 Nisan'ında hala bunu tartışıyordu.

Franklin’in Parlamento’da çok fazla desteği vardı, ama neredeyse yeterli değildi. Devrimin kaçınılmazlığı, Britanya liderliğinin Amerikan taleplerini yerine getirme konusundaki zorluğunda bulundu.